30 Eylül 2010 Perşembe

ADANA BELEDİYESİNİN KURULUŞU

Adana şehri yüzyıllar yaşanan aşiret kavgaları sonucu 19.yüzyıl başlarında harabe durumdaydı.
     -1850’li yılarda Adana’nın şehir nüfusu 15.000 civarındaydı.
     -Adana şehir merkezinde zaman zaman geceleri kale-kapısı kapanarak eşkiyaların saldırısı önlenmeye çalışılırdı.

     Öyle Bir Şehir Düşünün ki!...

     19. yüzyılın başları… Osmanlı Devleti’nin çöküşüne tanıklık eden önemli tarihi olayların yaşandığı bir önem. Bir yanda savaşlar, diğer yandan ekonomik krizler  eve bitmek bilmeyen taht kavgaları isyanlar, çatışmalar… Fransız devriminden sonra hız kazanan milliyetçilik akımları Balkan isyanları, Anadolu’da Ermeni ayaklanmaları birbirini izliyor.
    Anadolu’nun göbeği sayılan Çukurova’da ise toplumsal durum tam bir kaosu yaşıyor.
Bölgenin yönetim merkezi Adana’nın durumu ise vahim denecek kadar kötü. Yüzyılların hatırası olarak aşiretler, derebeyler valiler kavgası ile yorgun düşen bir kent  manzarası görülüyor. Kozanoğulları, Menemenci beyleri, Bozdoğan aşireti başta olmak üzere Çukurova’nın kırsal kesimi ve yaylalar devlet kontrolünden çıkmış durumdu. Adana valileri ise kenti yönetmek bir yana vergi ve asker toplayamaz hale gelmişler. Sadece şehir merkezi ve civardaki birkaç aşirete söz geçirebiliyor. Valiliğin memurları Sarıçam’dan ilerde Kozanoğulları’nın hüküm sürdüğü topraklara bile giremiyor.
     Adana şehir merkezine ve Çukurova’ya pazu gücü olanlar hakim oluyor.
1827 yılında Tarsuslu Kelağalar ile Karaisalı’nın güçlü aşireti menemenci beylerinin Adana’ya saldırması üzerine  Vali Nurullah Paşa can güvenliği olmadığı için şehirden ayrılmak durumunda kaldı(1)
     Ertesi 1828 yılında Adana şehir merkezinde durum daha da kötüdür. Tarsuslu Kelağalar ile Payas bölgesi “ayanı” (önde geleni) Küçükalioğulları Adana’ya saldırdı. Adana’nın Mütesellimi menemenci beyleri ile şehir merkezinde çatışmalar oldu. Vali’nin yardımcısı Hüseyin Efendi öldürüldü. Adana valisi şehri terk etti. Şehir içindeki çatışmalarda 15 kişi öldü.  Adana şehrinin yönetimine “vergi toplayıcısı” veya Mütesellim durumundaki Hasanpaşazade ailesinden  Hacı Ali hakim oldu. Hatta aynı yıl Kozanoğlu, Küçükalioğlu, Misis köprü koruyucusu, Karalar, Bozdoğan, Sırkıntı aşiretleri bir araya gelerek bölgenin güvenliğini sağlama senedi imzaladılar.(2)
    Ve adana halkı aynı yıl Padişaha bir dilekçe göndererek içinde bulundukları perişan durumu şu sözlerle açıkladılar:
    “ Bu sene ziraat mahsulümüz, geçmişte yapılan senet tespiti ile öşrü (1/10’u) ancak hasıl oluyor. Ve beldemizde olan zahire yeni seneye kadar kafi gelmeyeceği anlaşılıp, zahire için Arabistan ve Rum (Anadolu) zahire getirmeye muhtaç olduk”…
    Adana halkının ürettiği tarım ürünleri ihtiyacı karşılamaktan çok uzak olduğu gibi Arabistan bölgesinden buğday getirilerek muhtemel bir açlığın önüne geçilmesi düşünülüyor.
    Adana Valisi Esat Paşa’nın can güvenliği korkusundan şehri terk etmesinden sonra yönetim Mütesellim ve derebey Hacı ali’nin eline geçiyor. İşte o günlerde Hasanpaşazade Hacı İshak Ağa,. Araya girerek Çukurova’yı paylaşım kavgası yapan aşiret reisleri derebeyleri şu çağrıyı yaptı: “Oğullar etmeyin, birbirinize düşmeyin, Çukurova cümlenize yeter” (3).
    Adana’nın en önemli gelir kaynağı olan Gülek boğazından Adana’ya oradan da Misis ve Payas’a ulaşan  kervan geçiş yolunda bile güvenlik tam olarak sağlanamıyor. Küçükalioğulları Payas yöresine hakim olmuşlar, Hac kervanları Karataş veya Ayas’tan gemilerle karşı yakadaki İskenderun’a ulaşıyor oradan da belen geçidini izleyerek Halep’e gidiyor.
     1821 yılı Nisan ayından kasım ayına kadar geçen 6 ay içinde adana valiliğinin bütçe  düzenlemesi şöyle gerçekleşti.  Bu dönem içinde bütçe harcamaları 334.411 kuruş olarak belirlendi. Bunun 75.000 kuruşu Vali Hüseyin Paşa’nın harcamasına, Esnaflar, “Şehir kethüdası”, güvenliği sağlayan “subaşılara” verilecek olan harcama tutarı ise 45.139 kuruş olarak belirlendi. Burada bahsi geçen “Şehir Kethüdası” kent yönetiminde belediye hizmetlerinden sorumlu olan kişidir. Sadece şehir içindeki yol, kanalizasyon işlerine bakmakla görevlidir. Sıradan bir memur gibidir.  Aynı  zaman dilimi içinde Adana vilayetinin bütçe geliri de 329.000 kuruş olarak tespit edilmiştir.  Aşiretlerin verdiği vergi 133.000 kuruş, Adana şehir içi mahallelerinden alınan pay ise 104.000 kuruştur. Diğer gelir kaynakları ise Adana yakınındaki köylerden ve Karaisalı’dan alınan vergilerdir.  Valiliğe vergi veren itaatkar aşiretlerin ismi ise: Şambayadı, Karakayalı, Kürkçü,Karalar, Menemenci, Karahacılı,Sofulu, Kabasakal  olarak tespit edilmiştir. (4).
    Derebey kavgalarında halk İstanbul’daki Padişaha şikayet dilekçesi gönderiyor ve “masraflı olduğu için valiye ihtiyacımız yoktur” düşüncesini dile getiriyor(5).
    Gerçekten de 1829-32 yılları arasında Adana’da valilerin görev yapamadığı hakkında Osmanlı Arşivinde bir hayli bilgiler var.
    Mısırlı İbrahim paşa, 1832-40 yılları arasında Adanayı “Muhassıl” olarak işgal etti ve yönetti. Muhassıl “Gelirinden yararlanma” anlamına gelir. İbrahim Paşa zamanında sulama kanalları açıldı, çiftlikler kuruldu. Adana şehir merkezinde tarım ve ticaretin canlanmasına çalışıldı. Ancak İbrahim paşa, 1840 yılında Adana’dan ayrılırken barut depoları havaya uçurularak Taşköprü’ün Seyhan’a bağlantılı ayaklarında hasarlar meydana geldi.

    Adana’nın Resmi
    19. yy ortalarında Çukurova Batılı Emperyalist ülkelerin yakından ilgilendiği bir yöre olmuştu. İbrahim paşa’nın işgal yıllarında (1832-40) İngiltere’nin Doğu Hindistan kumpanyasından görevli W.B.Barker Adana’ya geldi. Bölgenin tarım ve ticaret için zenginlik kaynaklarını araştırdı.  1851 yılında Fransa’dan V. Langlois Adana’ya geldi. O’nun gelişi “Kilikyaya Seyahat”  (Voyage Dans La Cilicie) olarak literatüre girdi. Langlois’in yanında kent panaromasını çizim üstadı ressam da vardı. Ressam sehpasını Taşköprü’nün gövdesinde orta yere kurdu. Karşısındaki Adana kentine baktı. Köprünün üzerinde balık avlamakla meşgul sohbet eden Adanalıları çizdi. Köprünün ayaklarına yakın yerde ırmakta gezinen kayıklardı görüntüyle dahil etti. Köprünün bitiminde Kalekapısı ve arkada kalenin parçalanmış harabe hale gelmiş görüntüsüne, gökyüzüne yükselen Cafer Paşa ve Ulucaminin minarelerine, ırmak kıyısındaki konaklara yer verdi.
     Langlois adana’ya geldiğinde kentin nüfusu 15-20.000 arasındadır. Yüzyılların getirdiği çatışmalar sonrası yorgun bir şehirdir. Şehirdeki dini yapıların çoğunluğu kendi kaderine terk edilmiştir.  Langlois, Çukurova’da bir yılı aşkın kaldı. Tarsus ve Sis (Kozan) başta olmak üzere diğer şehirleri de dolaştı. Özellikle Ermenilerin yoğun yaşadığı yerlere ziyaretlerde bulundu. Langlois ülkesi Fransa’ya döndüğünde Kilikya/ Adana 0akkında ayrıntılı araşatırmasını sundu. Ve bahsi gecen araştırma daha sonra yayınlandı. Bak: V. Langlois, Coyaga Dans La Cilicie, Paris-1861

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder