10 Ekim 2010 Pazar

ADANA’DA KAÇ KAÇ GÜNLERİ YAŞANIYOR

-Haziran ve Temmuz 1920 aylarında Türklerin Adana şehir merkezinde Türk mahaller yakılmaya ve insanlar öldürülmeye başlandı.
-Vali konağının güneyinden ve Seyhan nehrini izleyen Türkler, öncelikle Şeyh Cemil’in bulunduğu yere, sonra da Torosdağlarına doğru kaçmaya başladı.
-Kaç kaç günlerinde gelinlik kızlar “Yastığım taş oldu” ağıdını söylediler.

 KAÇ KAÇ GÜNLERİNDE YAŞANANLAR  
    İnsanların canını korumakta zorlandığı günleri düşünün. Her gün basılan yakılan yıkılan evler, öldürülen insanlar. Kin ve intikamın düşmanlığın kol gezdiği… İnsanların yaşamakla ölmek arasında tercih yapmaya zorlandığı günler. Adana tarihinde de böylesi acı günler yaşandı. Özellikle 10 Temmuz 1920 tarihinde yaşananlar Adanalılar’ın evini barkını bırakarak canlarını kurtarmak üzere şehirden ayrıldığı kaçtığı gün oldu.
    Sabahleyin başlayan Ermeni saldırıları dayanılacak gibi değildi. Vali konağının güneyinde açık bırakılan bir alandan insanlar kaçmaya başlardılar.  Atları ile arabaları ile, yaya olarak, bohçaları ile… Geride atalarından miras kalan evlerini bağlarını, işyerlerini bırakmışlardı. Evlerinden vatanlarından sökülüp atılan insanların perişan hali idi yaşananlar.  Kaçkaç’a gidenler öncelikle Seyhan nehrinin kıyısındaki Akkapı’ya Şeyh Cemil’in konağına uğruyor, Orada kendilerine ikram edilen bulgur pilavı ve ayranı içiyor, sonra da Kuvayı milliyecilerin yardımları ile daha kuzeye Karahan köyüne, Karaisalı ve Pozantı vadilerine doğru gidiyorlardı. Onların gidişi aynı zamanda bir kaçış idi. O günlerde şehri terk edenleri izleyen düşman uçakları üzerlerine bomba veya ucu sivri kuyruklu  füzeye benzer demir parçaları atıyorlardı.  Kaçkaç günlerini Adanalı yazar  Abdülkadir Bilginer kaleme aldı ve o günleri yazdı:
     “Bizler dikenli ve tozlu yollarda, kuşları uçurtmayan, kasıp kavuran güneş tepemizde, etrafımızda vicdansız süngülü askerler arasında çok sayıda durup dinlenmeden yürüyorduk.
     Askerler arasında çok sayıda Ermeniler de vardı. Ellerine istedikleri fırsat geçmiş, bizlerden intikam alıyorlardı. Ara sıra Âlçak Dacikler” deyip gülüyorlardı. Dacik, Ermenice “Türk” demekmiş. Kafilenin arasına tüfeklerle giremiyorlardı. Canı yananlar bu hadise çıkarabilir korkusu vardı. Bir ara solumuzda acı bir kadın sesi, bağırışlar, itişip kakışmalar oldu. Yaşlı bir nineye “Çabuk yürü” diye dipçikle vurmuşlar.  O anda ufak tefek homurdanmalar dışında yürüyüş oldukça sakindi. İhtiyar nineye yapılan bu alçaklığa halk dayanamadı. Askerlere saldıranlar bile oldu. Fransız askerleri daha çok ateş açarak halkı tehdide başladılar.  Askerlerin bütün güvenceleri havaya silah sıkmaktı. Ermeni olduğu anlaşılan bir asker ise “Sinirlenmeyin sonunuz daha fena olur” dedi ve yürüdü…
   Temmuzun onuncu günü şehir bir mezbaha halini aldı. Yarım saat sonra tertip edilen ihtilal başlamış şehrin Ermenilerle meskun olan tarafından cehennemi bir ateş açılmıştı.
Yollarda sokaklarda bir çok zavallının cesetleri yatıyor, kızlar kadınlar canlarını kurtarmak için yalın ayak, aç-açık Temmuz güneşinin kızgın alevleri içinde yükselen kesif tozlara boğularak akın akın hicret ediyordu. Anasını kayıp eden yavrular, göğsü delinmiş, yavrusunun üzerine kapanan ak saçlı analar, namusu üzerine titreyen bakirelerle ovalar, obalar dolmuştu.
    Sırtlan sedaları bu kafaların arkasından yükseliyordu. Günler geçti, gülistan gibi kıymetli memleketimiz baykuş yuvalarına döndü. Kanlı eller saf Seyhan kıyısında yıkandı. Türk hazineleri yağma edildi. I0 Temmuz Karagün, binlerce İslam mezarının açıldığı gündür”(1)
Kaynak: Kaç Kaç ile ilgili yazı için bak. Yeni adana Gazetesi, sayı 124 (10 Temmuz 1337) Pozantı-1921

   

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder