10 Ekim 2010 Pazar

ADANALI AYICI ARİF’İN HİKAYESİ!

-Arif, Adana’da askeri İdadi’yi bitirdi. İstanbul Harbiye’ye gitti.
       -Mustafa Kemal ile aynı okulda ve sınıfta okudu, iki yakın arkadaş ve dost idiler.
       -Çanakkale ve Kurtuluş savaşında Mustafa Kemal’in desteğini aldı.
       -Ancak …

        
...AĞAÇLAR YAPRAKLANDIĞINDA...
         Bıyıkları yeni terleyen gençlerin Osmanlı Harb Okuluna giriş kayıtlarını yaptırmaları ne kadar heyecanlı olurdu. Manastırdan gelen Mustafa Kemal SELANİK!  Efendinin, Arif ADANA'nın 1315 (miladi-1899) yılında memleketle­rinden ayrılarak İstanbul'a Harbiye'ye giriş kayıtları yaptırmalarında da aynı heyecan yaşandı. Bir örneği padişaha sunulan kadife kaplı Harbiyeli öğrencilerin künye defterinde "Selanik Koca Kasımpaşa mahallesi gümrük me­murlarından müteveffa Ali Rıza efendinin mahdumu (oğlu) uzun boylu beyaz benizli Mustafa Kemal Efendi Selanik" yazan genç Harbiyeli Atatürk'ten başkası değildi. Onun aynı sınıfta okuyan Arif ADANA'da, Anadolu'nun güneyinden Adana'dan gelmişti, İstanbul'a... Karakeçili aşiretinden Yusuf Ziya Bey'in oğlu idi. O günlerde genç Harbiyeliler şimdiki gibi soy isimlerini kullanmıyor, mensup oldukları şehirleri soy şöhreti olarak alıyorlardı.
         Selanikli Mustafa Kemal ile Arif Adana Harb okulunda aynı sınıfta idiler. Görünüşleri de birbirlerine çok benziyordu. İki yakın arkadaş olmaktan öte, kardeş gibiydiler. Yemekhanede, yatakhanede, çarşı gezilerinde hep beraber olurlardı. Aynı ekmeği paylaşan, aynı suyu içen, havayı teneffüs eden "kader birliği yapmış" iki arkadaştılar. Harbiye'nin birinci, ikinci ve üçüncü sı­nıflarında Mustafa Kemal ilk on öğrenci arasında yer alırken, Adanalı Arif ise 18. sırada gözüküyordu. Mustafa Kemal'in diploma not çizelgelerinde en başarılı olduğu ders Akaidi diniyye (din kuralları) olarak gözükürken,  Arif ise Alman ve Rus dillerinden tam not alıyordu.
         Selanikli Mustafa, İstanbul'a Harbiye'ye büyük ideallerini gerçekleştirmek için gelmişti. Derslerine çok sıkı çalışıyor, eğitimi aksatmıyordu. Ciddi çalışkan olduğu kadar güven verici özelliği vardı. Arif ise memleketi olan Adana'nın özelliklerini taşıyordu. Adana'da okurken, ırmak kıyısında­ki Askeri İdadi'de geçen günlerini, yazın sıcaklarını, yaylaya gidişlerini, Adana kebabını, şalgamını, içli köfteleri, pabuç incirini çok seviyor olma­lıydı .
         Harbiye'yi bitirirken Mustafa Kemal, kurmay sınıfa ayrılmayı başarmış, kardeş gibi olduğu Arif Ona "Ya erkanı harp olamazsan ne yapacaksın" diye sorduğunda "muhakkak erkanı harp olacağım" diye cevap vermişti. Arif, Mustafa'ya Adana'nın ağalarını, beylerini, türkülerini tanıtırken Mustafa Kemal'da genç kızlarla iyi flört yapabilmek için Manastır'da öğrendiği vals dansını "öğretmekten büyük zevk alıyordu.
       

         MALUM OLDUĞU ÜZERE...
         Arif, Harp okulundan ayrıldıktan sonra genç kararlı, cesur bir Türk subayı olarak cephe hizmetlerini sürdürdü. Balkan savaşları, Çanakkale, Kafkas, Suriye cephelerinde görev yapmıştı. Mustafa Kemal ise, Şam, Trablus, Balkan savaşlarındaki görevlerinden sonra Çanakkale savaşının Gelibolu yarımadası­nın Arıburnu, Anafartalar, Conkbayırı savaşlarında üstün başarılarıyla birden bire sivrildi.
         Mustafa Kemal, düşman işgalinin başladığı günlerde İstanbul'da oldukça rahatsızdı. Anadolu'nun ve Türk vatanının içinde bulunduğu kötü şartları göz önüne alarak üstün yetkilerle milli mücadeleyi başlatmak istiyordu. Padişahın onayı, Başbakan Damat Ferit'in resmi talimatı doğrultusunda "Ser yaveri hazreti şehriyari (Padişahın baş yardımcısı)... ve 9. Ordu kıtaat baş müfettişi" ünvanlarıyla, devletten yeteri kadar mali destek, görev yapacağı arkadaşları­nı da seçerek Anadolu'ya gidecekti.  Teamül olduğu üzere padişah Vahideddin ile görüştü. Padişah, Mustafa Kemal'e "devletin kurtuluşu için ulvi görevle­rinde başarılı olması" temennisinde bulundu. Mustafa Kemal, Harbiye'den "kar­deşim" dediği Adana'lı yarbay Mehmet Arifi, kendisine ikinci kurmay başkanı olarak seçmişti. Birlikte Bandırma vapuruna bindiler. 19 Mayıs 1919 günü sa­bahleyin saat altı sıralarında Samsun'da Anadolu'ya birlikte adım attılar. Görünüşte Mustafa Kemal, padişaha ve hükümete bağlı olarak Samsun'dan, Anka­ra, Diyarbakır, Trabzon ve Erzurum'a kadar Anadolu'nun doğu bölgesindeki valilerin idari amiri, aynı zamanda denetleme görevi yapacak, "asayişi sağlayacak yetkilerle donatılmıştı.
         ARİF'İN "AYICI OLMASI"!..
         Mustafa Kemal, Anadolu'da gelişen milli mücadelenin lideri olarak Kongre­leri yapıp Ankara'ya geldi. TBMM'nin Reisi oldu. Arif'de 11. Tümen kumandanı unvanıyla Adana'nın kurtuluşu için Pozantı cephesine gönderildi. Nisan 1920 içinde Bolu isyanlarını bastırmak üzere İNEGÖL taraflarına geldi. Bir yandan eşkıyaları takip ediyor, diğer yandan da Yunanlılara karşı batı cephesini takviye ediyordu. Bir gün  Mezitli ormanlarında üç aylık bir ayı yavrusu bulundu. Arifin karargahına getirildi. Ayı yavrusu gayetten sevimli idi. Verilen sigaraları içiyor, genç kızları ve kadınları gördüğü zaman dikkatle bakarak aşk şarkıları söylüyordu. Arif, sevimli ayısı ile o kadar iyi arkadaştı ki zaman zaman onunla el şakası yapar, hatta güreşirdi bile. Kendisini ziyarete gelen kumandanlara da ayısını gösterirdi. Hatta bir keresinde Ali Fuat Cebesoy yanına geldiğinde ayısını makam arabasının arkasına bile oturtmuştu. Araba çalıştığında ayı bulunduğu yerden atlayarak kaçmış, korkusundan altını bile ıslatmıştı... Arifin bu garip merakı onun adını "AYICI ARİFE" çıkarmış­tı. Cephe görevini yaparken üzerine giydiği paltosunun yakaları bile ayı postuna benziyordu. İnönü, Kütahya savaşlarında görevini başarıyla yaptı. Sakar­ya savaşında Mustafa Kemal'in en yakınında bulunan yardımcısı idi.Ancak bu
arada garip bir hal oldu: ARİF, sürekli olarak İnönü'nün aleyhinde konuşuyor­du. Her halinden kıskandığı belli idi.
         Mustafa Kemal, kader arkadaşı, sırdaşı ve dostu olarak gördüğü Adanalı ARİF'in 1923 yılındaki seçimlerde Eskişehir'den milletvekili olmasını sağlamıştu. Buraya kadar her şey iyi gitti…

2 yorum: