9 Ekim 2010 Cumartesi

MISIRLI İBRAHİM PAŞA ADANA KALESİNİ NİÇİN YIKTI!

-Mısırlı İbrahim Paşa, 1832-1840 yılları arasında Adana şehrini işgal etti.
       -Adana’da tarımın gelişmesi için çalışmalar yaptı, işçi ücretlerini tespit etti.
       -Adana’dan ayrılırken barut ambarları patlatıldı, Adana kalesi tahrip edildi,         Taşköprü’nün ayağında çökmeler oldu.
         Seyhan nehri kıyısındaydı. Akasya ağaçları altına kurulmuş çadırlar, su içen veya otlayan atlar... birbirleriyle sohbet eden, konuşan, kumandandan emir alan askerler... geride köprüde yürüyenler aynı tablo içinde yer aldılar. Askerlerin elinde uzun mızraklar, bellerinde kılıçlar, tabancalar, giydikleri beyaz şalvarlar, çizgili cepken, püsküllü fese benzer şapkaları ile özel görev içinde olduklarını gösteriyordu.
         Elini beline atarak konuşan kumandanın karşısında el işareti yaparak konuşan askerin birbirlerine neler söylediklerini bilemiyoruz. Ancak bilinen bir konu var ki, Osmanlının bir zamanlar Mısır’a “serçeşme” askeri olarak gönderdiği Kavalalı Mehmet Ali kısa zamanda eyalet paşası olmuş, “Nil’den Toroslara kadar uzananArap devletinin” hayallerini gerçekleştirmeye çalıştı. Öncelikle Osmanlı’nın Mısır’daki gücünü kırdı. Arnavut, Türk ve Araplar’dan  kurduğu ordusu için modern silahlar getirdi. Fransız askeri uzmanlareğitime yardımcı oldular. Tarım, ekonomi ve ticarette önemli reformları gerçekleştirdi.
         Mehmet Ali, 1832 yılı içinde oğlu İbrahim Paşa’nın emrindeki güçlü ordusunu Anadolu seferine, padişah II. Mahmut’un üzerine gönderdi.Akka, Kudüs, Şam şehirleri direniş göstermeden düştü. Halep’teki Osmanlı askerleri iki parça olmuşlardı. İbrahim, fazla bir direnişle karşılaşmadan halep’de girdi. Ve şimdi Anadolu çok yakınındaydı. Güçlü bir kılıç darbesiyle düğümleri çözecek, geçitleri, ovaları, vadileri aşarak Çukurova’ya uzanacaktı.
         Osmanlı, içinde bulunduğu güç şartlara rağmen Ağa Hüseyin Paşa’yı Adana’ya gönderdi. Paşaya silah ve cephane, erzak sevkiyatı yapıldı. Belen Geçitleri tutuldu.
         29 Temmuz 1832...
         Mısırlı’nın askerleri bugün Belen geçitlerine hakim tepelerden top ateşine başladılar. Osmanlı kumandanları düşmana değil, hep geriye İskenderun Körfezine baktılar. Canlarını ve geride bıraktıkları malları çok seviyorlardı. Çok değil 2 saat içinde koskoca Osmanlı ordusu çil yavrusu gibi dağıldı. “Kaçın, başınızın çaresine bakın” diyen kumandanlar,en önde kaçmaya, Payas’ta hazır bekleyen gemilere ulaşmayı düşündüler.
         Baş Kumandan Ağa Hüseyin Paşa, Osmanlı Ordusunun bir kar yığını gibi erimesini padişaha şöyle yazmıştı:
         “ Düşman beni kılıç ile alsa ve kılıcı ile dönderse canım yanmaz. Galiblik, mağlubluk öteden beri olagelmiş, cümlenin malumudur. Lakin muharebe olduktan sonra düşmanlarım dönüp yedi saat mesafede ordusuna kavuştu. Ben dahi dönüp baktım bir kimseyi bulamadım”.
         ... Panik ve Bozgun...
         Osmanlının yürekler acısı gerçeği, Belen bozgununu haber alan padişah “Her ne kadar (para) gider ise gitsin. Mısırlının tecavüzü önlensin şeklinde cevap yazılması artık pek saçma ve bayağı bu tarafın çaresizliğini gösteriyor” diyebildi. 
         Ağustos ayının başında bir Cuma günü İbrahim Paşa, sabah namazı vakti Adana’ya giriş yaptı. Taşköprü’den geçen askerler İbrahim Paşa için ‘Fatih’ diye haykırıyorlardı. Ramazan oğulları beyleri, diğer aşiret beyleri, ayan ve eşraf, İbrahim!  “hükümdarımız” diye selamladılar. İbrahim “Ümmeti derin uykusundan uyandırmaya geldim.” Derken bile Osmanlı Padişahının bir “hiç” olduğunu hatırlatıyordu.Mısırlının askerleri doğruca Gülek boğazını tuttular. Pozantı’daki tarihi ak köprünün başında Mısırlı askerleri dolaşmaya başladı. Mehmet Ali’nin rüyası artık gerçek olmuştu. Arabistan’dan  Toros’lara kadar uzanan geniş bir bölge kendi idaresine geçmişti. İbrahim ertesi 1833 yılında daha da ileri gitti. Konya, Bursa’yı aldı. Üsküdar yakınlarına kadar geldi. Padişahın devren sürdüğü Topkapı sarayını uzaktan gördü. Ancak olduğu yerde durdu. İşler birden bire değişti. Padişahın isteği üzerine Rus askerleri İstanbul Boğazına girdiler. II. Mahmut “denize düşen yılana sarılır” düşüncesiyle Rusları yardıma çağırmıştı.
         İbrahim, işlerin değişmeye başladığını fark etti. Kütahya da görüşmeler yapıldı. Ve Adana’nın geliri, yönetimi İbrahim Paşaya bırakıldı. Osmanlı Ordusunun bozgun halinde geri çekilmesi ile ilgili ibret verici belgeler İstanbul’a ulaştı. Ordunun en üst kademesinde görev yapan Kürt Mehmet Paşa “İbrahim Paşa benimle beraber olan diğer paşalara ve askerlere bu kadar aylık veriyor. Aynı parayı Ağa Hüseyin Paşa verirse Osmanlının hizmetinde oluruz”. demişti.
         Din için, devlet için, vatan için savaşıp ölmeye hazır askerler ve kumandanlar gitmiş; onun yerine sadece ve sadece cebine girecek parayı düşünenler arasında bir çıkar kavgası kalmıştı.
         İbrahim, Adana da kaldığı sürede şehrin yönetimini eline aldı. Emrindeki kumandanları yönetici olarak atadı. Tarsus, Adana ve Misis’e askeri birlikler yerleştirdi. Yüreğir ve Tarsus  ovasındaki geniş arazileri tarıma kazandırmak için çalışmalara başladı. Seyhan ve Berdan nehirleri kıyısına setler yaptırıldı. Bataklıklar kurutulmaya çalışıldı. Çeltik ve pamuk ekimi yapacak çiftlikler kuruldu. Mısır ve Suriye’den tarım işçileri getirildi. Tarlalarda çalışan ameleler için haftada 5.5 günlük mesai ve ücretler tespit edildi.
         İlk zamanlarda Çukurova’nın önde gelen derebeyleri Menemenciler, Kozan oğulları ve Küçük Alioğlu, İbrahime bağlılık gösterdi. Fakat ilerleyen yıllarda, aşiretlerin yaylaya çıkışlarına kontrol ve yasaklamalar getirilince işler değişti.  İbrahim’e karşı olanlar el altından Osmanlı ile temasa geçtiler.
         1830’lu yılların başında Adana’ya gelen İngiliz seyyah John CARNE, Seyhan nehri kıyısında kamp kuran ve Taş köprüde yürüyen askerlerin görüntüsünü çizerken, not defterine de.  “... Adana’nın etrafında milyonları besleyecek verimlilikte ovalık alan var. Leyleklerin hoşuna gitmesinden dolayı, yüzeyi temizlemek için ekin saplarını yakıyorlardı. Adana küçük Asya’nın bu bölümünde barındırdığı askerlerin sayısı ile orantılı olarak önemli bir konuma sahip. Yakında akınına uğrayacağı umulan göçmenler burada tabiat tarafından kutsanmış bir iklim ve nerede ise tamamen bakir verimli topraklar bulacaklar” sözlerini yazdı.
         Mısırlı İbrahim Paşa’nın Çukurova’yı işgal ve ürünlerine sahip olma (MUHASSIL) çalışmalarına, Osmanlı dahil, büyük devletler seyirci kalmadılar. Bir İngiliz donanması Suriye Sahillerine çıktı. İbrahim’in ordusunun Mısır ile bağlantı yolları kesildi. Gelişmiş silahlar kullanıldı.
         Ve İbrahim’in askerleri 1840 yılında Adana Taşköprü’den ayrılırken şehir kalesindeki cephaneliklerden çıkan alevler, bomba sesleri kulakları sağır ediyordu. Kısacası İbrahim’in Çukurova’yı yemesine razı olmamıştı, Batı’nın aç kurtları... Ve şimdi bir zamanlar İbrahim’in askerlerinin kamp yaptığı yerde Sabancı ailesinin gökyüzüne ışıklar saçan tesisleri yükseliyor.       

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder